BECAUSE OF THE WHEATHER CONDITION
TOP
Yüksekten Uçma Vakti

“Seyahat Etmenin Amacı Nedir?”

Literatürde, kişi ya da nesnelerin uzak yerler arasında gerçekleştirdiği devinimdir seyahat etmenin anlamı, bir diğer adıyla yolculuğun… Bir havalimanına gelmek, güvenlik kontrolünden geçerek terminal binasına girmek, uçuş için gerekli işlemleri yaptırdıktan sonra uçağa binmek ve başka bir yere gitmektir. Havayolu aracılığıyla yolculuğun anlamı bu kadar basit midir ya da bu tanım en basite indirgenmiş hali midir, bilmiyorum. Yolculuk; ilk düşünüldüğü anda keyif veren, içinde güzel hayaller, büyük umutlar barındıran bir eylem gibi gelir; aslında öyle değildir. Bunu anlamak için sorulması gereken soru çok basittir: insanlar neden yolculuk yapar? İnsanların yolculukları neden yaptığını bilmek, yolculuğun tanımını yeniden yapmak için önemlidir.

Atatürk Havalimanı’nda çalıştığım yedi yıl boyunca, birçok farklı ülke vatandaşına, farklı ırktan insana hizmet verdim. Onların gittikleri ülkeler, gezdikleri yerler, tattıkları yiyecekler, yaptıkları aktiviteler hakkında hikâyeler dinledim. Üzüldüğüm, şaşırdığım, utandığım, çaresiz kaldığım, öğrendiğim, sevindiğim, mutlu olduğum zamanları; tanımadığım o uçak yolcularıyla birlikte yaşadım. En önemlisi de insanların gerçekten neden yolculuk yaptıklarını anladım. Çalışma vardiyasına gittiğim her gün, karşılaştığım her insanda, neler yaşayacağıma, neler öğreneceğime, neler hissedeceğime dair beklentiye girdim. İnsanlar neden yolculuk yapar, yani seyahat etmenin amacı nedir sorusunu tam cevaplandırabilir miydim, bilmiyordum; ama onlarla birlikte benim de yolculuklarım oldu, farklı amaçlarım oldu.

Havalimanında ilk başladığımda adını daha önce duymadığım ülkelerin yolcularının işlemlerini yapıyordum. Yolcuların seyahat ettikleri ülkelerde hangi havalimanına gittikleri, işlemleri sürdürebilmem açısından önemliydi. Yolcular geliyor ve seyahatlerinin nereye olduğunu soruyordum. Onlar ise gittikleri ülkeleri Almanya ya da İngiltere diyerek açıklıyordu; ancak sistemde işlemleri yapabilmem için gittikleri havalimanını öğrenmem gerekiyordu. Çünkü bu ülkelerde tek bir havalimanı yoktu ve bulunduğum havalimanından bu ülkelerin farklı şehirlerine farklı uçuşlar yapılıyordu. Bu yüzden yolculara gittikleri ülkede hangi şehre yolculuk yaptıklarını soruyordum. Düsseldorf, Birmingham gibi isimleri duyuyordum; ki bu şehirleri de daha önce hiç duymamıştım. Ama çok kısa sürede bu şehirlerdeki havalimanlarını öğrenmiştim. Şehrin adıyla aynı isimleri taşıyan havalimanlarını öğrenmek kolaydı.

Almanya’nın Düsseldorf şehrinde, Düsseldorf Uluslararası Havalimanı (DUS) vardı.

İngiltere’nin Birmingham şehrinde, Birmingham Havalimanı (BHX) vardı.

Şehir isimlerini alan havalimanları olduğu gibi (IST – İstanbul Havalimanı), bulunduğu şehrin ismini almayan (IST – Atatürk Havalimanı, SAW – Sabiha Gökçen Uluslararası Havalimanı) havalimanları da vardı. Bir yolcu uçak işlemlerini yaptırmak için karşınıza geldiğinde ve direkt havalimanı adını söylediğinde, o havalimanının hangi ülkede, hangi şehirde olduğunu da bilmek önemliydi. Yolcu karşıma gelip Narita’ya ya da Charles De Gaulle Havalimanı’na gittiğini söylediğinde, neresi olduğunu bilmem gerekiyordu.

Narita Uluslararası Havalimanı (NRT), Japonya’nın başkenti Tokyo şehrindedir.

Charles De Gaulle Havalimanı (CDG), Fransa’nın başkenti Paris’tedir.

Dünyanın farklı ülkelerini ve farklı şehirlerini tanımak, bu şehirlerdeki havalimanları öğrenmek zor değildi. Çalışırken bu deneyimi kazanmak kolaydı ve biraz da öğrenmeye istekli ve meraklı kişiler, kısa sürede ülkeleri, şehirleri, havalimanlarını öğrenebilirdi. Tüm bunları yaparken yolcuların maceralarını dinlemek, üstelik onların kendi dillerini konuşarak onları anlamaya çalışmak, sanki yolcuyla birlikte o seyahati birlikte yapmış gibi bir his veriyordu.

Havalimanında çalışmaya başladığımda farklı yerleri tanıyacağımı, farklı insanlarla tanışacağımı, farklı lisanları anlayabileceğimi öğrenmiştim. Bunun benim için ne kadar değerli ve önemli olduğunu, çalışmaya başladığım ilk gün hissetmiştim. Kendimi geliştirmek, farklı hikâyeler dinlemek ve bir gün birilerinin hikâyesini anlatabilmek ya da bir roman yazabilmek için doğru yerde olduğumu düşünmüştüm.

Atatürk Havalimanı’nda çalışırken, dünyadaki önemli havalimanlarından birinde çalıştığımı biliyordum. Avrupa’ya, Amerika’ya, Asya’ya, Ortadoğu’ya, Afrika’ya açılan bir kapıydı İstanbul ve ben, öğreneceğim şeylerin bu kadar fazla olacağını tahmin etmemiştim. Canımı hala acıtan, aklımı hala kurcalayan, tam olarak neden o günlerde araştırmadım diye şuan bile kendime kızdığım o kadar çok şey öğrendim ki, geriye dönüp baktığımda hala anlamaya çalışıyorum. Bir hata olduğunu, bir yanlışlık yapıldığını ve bunun nasıl olduğunu hala anlamaya çalışıyorum. İnsanlara kızıyorum, hem de çok kızıyorum. Yapılan seyahatlerin amacını öğrendikçe, insanları tanıdıkça, onları anlamaya çalıştıkça çok kızıyorum. Zorla yaptıkları seyahatler için, başkalarının canını yaktıkları için, dünyayı düşünmedikleri için, insanlığı önemsemedikleri ve kendilerini umursamadıkları için… Çünkü gerçekler göründüğü gibi değil; belki de hiçbir zaman gerçek olmadı, kim bilir? İnsanları tanıyana kadar, kendime şu soruyu hiç sormamıştım: “İnsanlar neden seyahat eder?” Literatürde insanları seyahat sebepleri şu şekilde sıralanır;

  • Turizm, eğlence, 
  • Dini, kültürel  
  • Eğitsel amaçlı
  • İş seyahati vb.

Ders kitaplarına yazabileceğimiz başlıklar olmaktan öteye gidemeyen bu maddeler, insanların kısaca turizm, eğlence, dini sebeplerle seyahat ettiğini ortaya koymaktadır. Havalimanında çalışırken, yolcuların işlemlerini yaparken ve gülümserken, onların çıktıkları bu seyahate ortak olmadan yaşamak mümkün; karşılaşacağınız sorunlar, çözmeniz gereken problemler, dinlemek zorunda olduğunuz yolcular… Sürekli söylenen bir şey vardır: müşteriye, yani yolcuya hizmet verirken dinleyin, empati yapın, güler yüzlü olun diye; işte bunları yaparken, seyahatin gerçek amacının ne olduğunu istemeden de olsa öğreniliyordu. Gerçekler ne yazık ki, turizm, eğlence, kültürel vs. sıralanacak kadar basit değildi.

Peki, seyahat etmenin amacı nedir?

Bu soruyu yolculara sorarak öğrenmek ve sonunda gerçek bir tanım yapmak gerekir. Havalimanında operasyon 7/24 sürerken, uçaklar iniş ve kalkış yaparken, yolcular gidip gelirken, her şey emniyetle ve titizlikle yapılırken, yolcularla konuşmak ve onlara sormak gerekir. Oysa bazı yolcular neden yolculuk yaptıklarını bilmediklerini söyler, bazıları da hiç söylemek istemez. Yapılacak şey çok basittir. Yolculara neden seyahat ettiklerini sormaktansa, onları tanımlayın, dünyanın hangi bölgesine ait olduğunu anlamaya çalışın, hangi ülkeye, hangi şehre gittiğini ve hangi ülkenin pasaportuna sahip olduğunu analiz edin. Yolcunun işlemlerini yaparken üzerindeki elbiselerini, elindeki çantasını, karşınızdaki duruşunu inceleyin. Yolcuyla konuşsanız da konuşmasanız da onun gözlerine bakın. Çünkü cevaplar, her zaman karşınızda, tam gözünüzün önündedir. Gözünüzün önündeki gerçekleri görebilmek için şehirleri, kültürleri tanımak, şehrin dünyadaki bulunduğu konumu bilmek gerekir ve bunun için araştırma yapmak, okumak şarttır. İşte o zaman karşınıza gelen yolcunun seyahat amacını öğrenebilirsiniz. İşte o zaman seyahat etmenin amacının yaşamak olduğunu bilirsiniz. Seyahat etmenin amacı yaşamaktır, hayatta kalma mücadelesidir. Eğer hala anlamadıysanız, bir sonraki yayınlayacağım yazıları mutlaka okumalısınız.

«

»

Bir Cevap Yazın