BECAUSE OF THE WHEATHER CONDITION
TOP
Hotel Desk

“Planda Olmayan Gerçekler”

Kitap okumak, gazete okumak, gündemi takip etmek, nette araştırmalar yapmak… Yolcuların geldiği ya da gittiği ülkeler, farklı kültürler, siyasi ilişkiler, kişisel düşünceler… Bir şeyleri araştırmak, öğrenmek, kendimize değer katmak, kendimizi geliştirmek… Öğrenmek için uğraşmak ve çabalamak.

Peki, hangimiz uğraşıyor? Hangimiz çabalıyor ve bunun sonuncunda öğreniyor? Hangimiz gerçeği uğraşarak elde ediyor? Gerçeği elde etmek mümkün olmasa da kim gerçekten düşündüğünün tek gerçek ya da doğru olduğuna karar verebiliyor?

Hayatımız normal seyrinde devam ederken, havalimanına gelip gidiyor, işimizi yapıyoruz. Pilot, hostes, yolcu hizmetleri memuru, kontrolör, uçak mühendisi, uçak temizlik görevlisi, sorumlu işçi ya da memur, sorumlu kaptan, şef ya da müdür… Dünyanın hiç bilmediğimiz, daha önce hiç duymadığımız yerlerinde gerçekleşen olaylar hayatımızı etkiliyor. Planlanan uçuşlar iptal oluyor, programımız, tüm planlarımız değişiyor. Bazen sinirleniyoruz, çok üzülüyoruz; bazen seviniyoruz, başka planlar yapıyoruz. Ve tüm olanlar duygularımızı etkilerken sadece konuşuyoruz. Planımızı berbat eden o lanet olayın ne olduğunu öğrenmek istiyoruz. Ya da bize, daha güzel planlar yapma fırsatı sunan bu olaya çok teşekkür ediyoruz.

Peki ama olay ne? Planlar neden değişti? Uçuş neden iptal?

  • Varış noktasındaki ülkede savaş çıkmış,  uçuşlar iptal.
  • Diplomatik kriz var, uçuşlar iptal.
  • Yoğun kar nedeniyle uçuşlar iptal.
  • Bomba ihbarı var, uçuşlar iptal.
  • Havalimanları patlıyor, uçuşlar iptal.

Sinirlendiğimiz şey planların alt üst olması mı yoksa zaten karışık olan vardiya saatlerinin daha çok karışması mı? Yarın olacak aile toplantısına katılamamak mı? Sevgilimizle buluşamamak, alışveriş yapamamak ya da daha fazla uyuyamamak mı?

Ne olduğunu öğrenmek için sorular soruyor, dinlediklerimizi yorumluyor, başka bir arkadaşımıza anlatıyoruz. Bazen olaya dair tartışmalara katılıyoruz. Ne olduğunu bilmeden, gerçeği anlamadan sadece konuşuyoruz. Öğrenmek için çabamız sadece konuşmak ve tartışmak oluyor.

Irak, İsrail, Libya, Mısır, Suriye, Somali, Khartoum, Kinşasa… Dünya’nın hiç bilmediğimiz bir kıtasında savaş oluyor ve biz planlarımız alt üst olduğu için sinirleniyoruz. İnsanlar ölüyor, acı çekiyor, ülkelerini kaybediyor, biz uçuşumuz iptal, eve gidip uyuyacağız diye seviniyoruz.

Türkiye’ye soğuklar daha gelmedi diye konuşurken, kötü hava şartları sebebiyle Saraybosna, Ukrayna, Rusya uçakları iptal oluyor. Yoğun kar yağışı nedeniyle New York’da havalimanı kapatılıyor. Rusya’da hava kaç derece, New York’da kar kaç metre diye konuşurken, başkalarından duyduklarımızı arkadaşlarımıza aktarıyoruz. Bilmediğimiz, belki hiç gitmediğimiz, gitmeyeceğimiz bu ülkelere, günlerce, hatta haftalarca uçuş olmadığı için seviniyoruz.

Bomba ihbarlarında tedirgin olsak da bunun asılsız olduğunu düşünüyoruz. Uçak rötara girdiğinde daha çok çalışacağımız için sinirleniyoruz. İhbarlar her zaman olur ve hep asılsız çıkar diye konuşuyor, asılsız olduğu anlaşılınca da daha çok sinirleniyoruz.  İhbar doğru olsaydı hiç düşünmüyoruz.

Şimdi de dünyanın dört bir yanında havalimanları patlıyor, insanlar ölüyor. Daha dün birlikte çalıştığımız arkadaşlarımız sebepsiz yere ölüyor. Bir ihbarla Avrupa’nın büyük havalimanları kapatılıyor. Uçaklar rötora giriyor, iptal oluyor. Ve biz havalimanına her geldiğimizde bir patlama sonucu ölebileceğimiz korkusuyla çalışırken, bir başka ülkede ihbar sonucu havalimanı kapatıldı diye, uçuş olmayacak diye nasıl sevinebiliyoruz?

Nasıl bu kadar acımasız ve bencil olabiliyoruz?

Havalimanında çalıştığım yedi yıl boyunca her şeyi, herkesi gözlemledim, inceledim, araştırdım, yazdım… Atatürk Havalimanı’nda Hotel Desk ofisinde savaşın en acı halini gördüm. Beni tanıyan, “ölmeden önce seni bir kez daha gördüm” diyen yolcuları otele gönderdim. Ülkesinden kaçıp, ailesinden haber alamayan, korkan gençleri, durmadan ağlayan kadınları gördüm. Savaş olduğunu bile bile ülkesine gitmek için yalvaran, uçuşlar ne zaman başlayacak diye sürekli soran yolcuları dinledim. Atatürk Havalimanı’nda VIP’de çalışırken uçuş iptal diye sevinen vekilleri gördüm. Savaş alanına, göreve gitmek istemedikleri için sevinen, güle oynaya, mutlu mesut geri dönen, sözde devlet erkânları, sözde hizmet adamlarını gördüm. “Yarın uçuşlar yine iptal” diye sevinen havalimanı çalışanlarını gördüm. Savaş olduğunu bile bile sevinen, savaş hakkında gereksiz yorumlar yapıp insanların acısını görmeyen, sözde yolcuların emniyetini ve güvenliğini sağlayan havalimanı çalışanlarını gördüm. Ve en çok canımı acıtan, tüm bu bencil insanlarla birlikte çalışmak oldu.

«

»

Bir Cevap Yazın